Ana içeriğe atla

Aşk ve Ruh/ Psykhe ve Eros

Antik dünyanın ince zevklerinin, aşılamayan coşkunluğunun , masalsı bir yaratılışa hükmettikleri mitolojilerinde saklı olduğuna inanırım. Mitoloji onların temel evrensel yasalarını, toplumsal ahlaklarının köklerini belirlerken dünyaya bakışlarıyla tümsel bir sanat anlayışlarını da doğurmuş.. Zarif ve güçlü…
Zeugma’da gözleri restorasyondan şaşı olmuş mozaiği hatırlarsınız. Bütün cahilliklerimizin (belediye başkanı ayakkabısıyla tanıtım yapıyordu mozaiklere basa basa) arasından birileri bir bilgi sitesi yapmayı akıl etmiş  (http://www.zeugmaweb.com) sitenin içinde  dolanırken mozaiklere baktım, kısa hikayeleri vardı. Birini size anlatmaya karar verdim. Elbette biraz süsleyerek ve hikayeyi tersten de okuyarak.
zeugma_mosaic01
Zeugma’da Poseidon Villası’nın dinlenme odasının tabanında bulunan mozaiğin ana sahnesinde, Eros ile sevgilisi Psykhe’nin kavuşmaları resmedilmiş. Mozaik 2. yüzyıl sonu ile 3. yüzyıl başlarına ait.


Hikayeye kaynaklık eden yer Anadolu ve Ege kıyısında bulunan Miletos (Milet) kentidir. Eros ve Pyskhe, hayatımızdaki iki soyut kavramın, aşk ve ruhun somutlaştırılarak hikaye edilmiş hali. Ruh bilimi (psikoloji) kökenini Psykhe‘den (Psiko) alır.
Önce Anadolu topraklarında geçtiği düşünülen  hikayeyi dinleyelim, sonra payımıza düşeni alırız.

             Psykhe ve Eros
Eros neşeli tanrılardan biriymiş,  güzel kanatları ile dünyayı dolanır, baharın etkisini insan kalbine doldurur, okuyla vurduğu insanları da birbirine aşık edermiş. Arada yaramazlık yapmaz da değilmiş,  denklik gözetmeyen bir birleştirme arzusu olduğu için kimi kez güzelle çirkin, iyi ile kötü, korkak ile cesur,zengin ile fakir  de bir araya gelirmiş ki sık olmayan bu durumda bile insanların mutluluk duyduğu söylenirmiş. Ardında baharın bin çiçekli kokusuyla dolanan aşk tanrısı Eros’u birgün annesi çağırmış. Annesi kim miymiş ? Afrodit, deniz köpüğünden yaratıldığı söylenen Zeus’un kızlarından biri. Güzellik tanrıçası; elbette her güzellik gibi içinde bir tutam aşk, büyük bir tutam da cinsellik barındır
afrodit
Afrodit (Venüs’ün Doğuşu)
maktaymış . Afrodit’e tüm ölümlüler gibi büyük tanrıların hepsi de aşıkmış;  ancak söylenti odur ki  sadakatten nasibini almamış Afrodit. Çok kocası ve elbette çok düşmanı olmuş . (Afrodit sevgiyi ve sevişmeyi simgeler, İnsan toplumlarını çoğaltmaya çalışan bir tanrıça olduğunu İfade etmek İçin, mersin ağacı, elma, nar gibi çekirdekli meyveler ile güvercin, tavşan, serçe, kuğu gibi kuşlar da ona adanmıştır.Güzellik örfü kabul etmediği için Afrodit her zaman çıplak olarak gösterilir.)

İşte bu Afrodit gizliden gizliye halkın arasında büyüleyici güzelliğiyle kendisiyle yarışacağı söylentisi yayılan birinin adını duymuş. Milet kralının üç kızından biri olan  Psykhe gerçekten de gün geçtikçe serpiliyor, büyüleyici bir güzelliğe sahip oluyormuş. Kendisine ilginin azaldığını gören Afrodit oğlu Eros’u çağırmış ve bu genç kızın kalbine bir ok gönderip onu dünyanın en çirkin erkeğine aşık etmesini istemiş Eros’tan.
Annesinin isteğini emir kabul eden Eros, Milet’in bu güzel kızının evine bir gece yaklaşmış, okunu kızın kalbine gönderip onu dünyanın en çirkin erkeğine aşık edecekken ışıkların içinde kızın yüzünü görmüş. Gerçekten de Pyskhe bataklıkta bir nilüfer gibi parıldıyormuş. Eros kızın baş döndüren güzelliğinden büyülenmiş, onu gece yarısı karanlıktan da yararlanarak kaçırmış.
E6ce147d.jpgros ormanların derinliğinde,  dağların içinde  çiçeklerle bezeli, suların serinlettiği, güneşin parlattığı bir gizli saraya götürmüş Pyskhe’i. Psykhe bu sarayda yaşamaya başlamış ama kim olduğunu bilmediği sadece hissederek ve dokunarak sevdiği Eros’la yalnızca geceleri biraraya gelebiliyormuş.  Çünkü Eros annesinin durumu bilmemesi için kendisinin Eros olduğunun saklanması gerektiğine hükmetmiş. Bunun da tek yolu geceleri usulca tüm ateşler ışığını yitirdiğinde saraya gelmekmiş. Gece karanlıkta gelen Eros aşık olduğu bu güzel Miletli Prensesle bir araya geliyor,gün doğmadan da saraydan uçup gidiyormuş. Ancak Psykhe’nin elleri sevdiğinin nasıl bir bedene sahip olduğunu bilse de Psykhe Eros’u görmek de istiyormuş. Bütün bu engellere rağmen birbirlerini çok sevmişler.. Bir bütünün iki parçası gibiymiş kalpleri. Sevdiği dünyayı ayaklarının altına sererken, Ruh’tan (Psykhe)  tek istediği güvenmiş. Onu olduğu gibi kabul etmesi, aşkıyla yetinmesi kim olduğunu, kimin oğlu olduğunu bilmeyi ve görmeyi talep etmemesiymiş tek isteği.
Günleri yalnız, geceleri ise sevgilisiyle mutluluk içinde geçip giderken, ailesi gelmeye başlamış  Psykhe’nin aklına. Miletliler  Psykhe’nin canavar tarafınd0aca85f57fcf6c7189ff0c4b01c77372an parçalandığına inandığı için yas tutuyorlarmış. Bir gece Eros’tan, onun iyi olduğunu görüp üzülmemeleri için ailesine bir ziyaret yapmak istediğini söyleyerek izin almış.
Ailesi, Psykhe’nin görünce çok sevinmiş. Kardeşleri yaşadığı yeri görmek istemiş, onları sarayına götürüp gezdirmiş. Kızlar, kardeşlerinin yaşıyor olmasının sevincini çabucak unutup, kıskançlık içinde gezmişler  sarayı. Ardından Psykhe’e sevdiğinin mutlaka yüzünü görmesi gerektiğini, eğer canavar değilse kendisini neden göstermediğini, eğer bir çocuğu olursa onun da canavar olacağını söyleyip şüphe tohumlarını ekemişler güzel kızın içine. Fesatça konuşmalarla Psykhe’nin kafasını bir sürü soru işaretiyle doldurmuşlar  ve bir gece kocası uyurken kendini korumak için bir hançer alıp mum ışığında gizlice sevdiğinin yüzüne bakmasını da tembihlemişler. Psykhe gece merakına yenik düşmüş, Eros uyumuşken eline bir mum, bir de gerçekten ablalarının dediği gibi canavarsa ve uyanıp saldırırsa diye hançer alıp Eros’un yüzüne doğru eğilmiş. Güllerle kaplı bir yatakta yatan mükemmel bir erkek gören  Psykhe adeta büyülenmişti ve sevdiğine bir kez daha aşık olmuştu. Bakarken heyecanlandığı için elindeki mumu unutmuş ve  mumdan kızgın bir damla Eros’un kanatlaZ31.1Erosrına damlamış. İrkilerek uyanmış Eros ve bir tek güven aradığı sevgilisinin ihaneti karşısında sarayı terk etmiş. Güven duygusunu yiteren Eros ortadan kaybolmuş kaybolmasına da Psykhe kendisini toparlayamamış.

Sonunda gidip Eros’un annesinden  yani Afrodit’ten Eros’un yerine öğrenmeye karar vermiş, gidip diz çöküp yalvarmış. Afrodit zaten güzelliğini çekemediği bu kızı -bir de oğlunu kaptırdığı için – hemen affetmemiş, önce birtakım görevleri yerine getirmesini istemiş. Afrodit’in verdiği dört görevin üçünü   önce karıncalar ,  bir kamış ve bir kuş yardımıyla tamamlamış.
Son görevinde ölülerin ülkesi Hades’e gönderir Afrodit  Psykhe’i . Bu görevinde bir kartal, Hierapolis’teki (Pamukkale) Hades’in karanlık topraklarını  girişi göstermiş ona. Buradan Phersephone’nin (Yer altı tanrıçası) kutusunu almış, tam görevleri sona erdirecekken kutuda ne olduğunu merak etmiş, merakı her şeye üstükanatlan.jpgn gelmiş, kutuyu açmış.  Kutuda sadece ölüm uykusu kadar derin bir uyku varmış ve Psyhe orada o derin uykuya dalmış.
Eros sevgilisinin bu haline dayanamamış, onu  yer altından çıkarıp sarayına götürmüş, ama ne yaparsa yapsın sevgilisi ölüm uykusundan uyanamamış. Tanrıların tanrısı Zeus’a yalvarmış ve kalbi yumuşayan Zeus Psyhe’nin uykusuna bir son vermiş. Birbirlerine kavuşmuşlar ….
BİR AŞK ÖYKÜSÜ DEĞİL
Mutlu olmuşlar mı kimse bilmez. Zaten bu  mitolojik öykü de öyle naif bir aşk öyküsü değil.  Doğrudan Adem ile Havva öyküsüne bağlamlanmış ve akıl ile duygu arasındaki şeytani ilişkiyi ele alan bir temsili anlatı.
Her zamanki mitoslar gibi kadına ait unsurların akılla özdeşleştirildiği ve kadının erkeği ve dahi tüm insan cinsini baştan, haktan ve doğru yoldan çıkardığı  inancıyla beslenen bir genel ahlak teorisi.  Süslendiği aşk öyküsü içinde  verilmeye çalışılan güven duygusu,  karanlıkta kalan kısımların merak edilmemesi gerektiğini anlatan;  merakın dolayısıyla da şüphenin inançla oluşmuş tüm iyilikleri ve güzellikleri (yani onlara göre iyi bize göre kötücül düzeni ) ortadan kaldıracağını ve değersiz kılacağını öğütleyen bir düzen ahlakı övgüsü.
Trajik yanı bu övgü ve ahlakın bir aşk öyküsüne de bir kutsal kitaba da bir mitosa da sıkıştırılsa insanlar üzerinde etkisini binlerce yıl koruyabilmesi.
Afrodit’in kıskançlığı, Eros’un yumuşak kalbi Psyhe (ruh) nin merakı, fitneye (vesvese yani şeytan fısıldamasına) açık oluşu, merakına iki kez yenilmesi hikayenin güçlüleri ve zayıflarını anlatırkenki retoriği erkin ve egemenin haklılığına vurgu yapmak için.
Merakın ve şüphenin lanetlenmesi ve sonsuz uyku ile cezalandırılması; huzur ve güven ortamını bozuculuğu ne kadar tanıdık değil mi?
Bütün öykünün en masum karakteri olan ruh, kendi kaderini çizenler tarafından sırf o kaderi merak etti diye cezalandırılıyor. Yani hayata ait  itirazların suç olduğu, kabullenilmesi gerekenlerin varlığı ve ilahi düzenin sürüp gitmesi için insanın içindeki merak ve şüpheyi söküp atması gerektiğine ilişkin tüm alt metinler var öyküde.
Şüphe ile aklın, iman ile kabullenmeye karşı çaresizce direnişini de zayıf karakterlerle işliyor öykü. Ne hikmetse tüm güçlü karakterler her şeyden emin. İtikadın aklın sorularından arınmasının insanı nasıl güçlü kılacağı da anlatılıyor.
Eh evet güzel mozaikler ve süslü öyküler bunlar; ama eskimiş ve köhne bir düzenin bugüne nasıl uzandığını,  nasıl kök saldığını anlatmaktan başka ne anlamı var ki…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ayine-i iskender

İskender'in Aynası                        İskender'in aynası. "Ayîne-i âlem-nümâ (Cihanı gösteren ay­na)" olarak da bilinen bu ayna hakkında çeşitli rivayetler mevcut olup bunların birçoğu efsane niteliği arz eder. İskender İskenderiye şehrini kurduğu zaman orada bulunan hekim­lerden Belinas, Hermis ve Valines bir ayna yapmışlar ve yüksek bir yere koymuşlardı. Güya bu aynada oraya gelmekte olan gemiler daha bir aylık yolda iken görülebilirmiş. Eğer gelen düşman gemisi ise bu aynadan güneş ışığı yansıtılarak daha uzaktayken yakılabilirmiş. İskender tarafından hocası Aristo'ya yaptırıldığı da rivayet edilen bu aynanın bir gece, bekçileri uyurken çalınıp denize atıldığı yine efsâneler arasındadır. Bazı kaynaklar­da bu aynanın Hind hükümdarı Kayd tarafından İskender'e hediye edilen dört kıymetli eşyadan biri olduğu söylenir. Yuvarlak (top ayna) ve düz olduğu hakkında ihtilâf bulunan bu aynanın iki tarafı da gösterirmiş. Arka yü...

Morepe Yıldızı ve Bir Yarım Kadın

Atlas hakkında epey hikaye üretiilmiş ve benzetme yapılmıştır. Bu yüzden Atlas hakkında yazmayacağım. Yeni hikayeler dinlemek ve günlük yaşantımızı renklendirecek yeni hayaller üretmek lazım. Üstelik Atlas bir erkek ve bu yedi kişilik takım yıldızının içinde sayılmaz. Yani ele alınancak konunun hiç değilse dişil olması gerekir ki öykünün adaleti sağlansın .   Atlas’ın eşi Deniz Perisi Pleione ve 7 kızı Pleiadlar ( Su Perileri) (Pleiades veya Ülker) Atlas ile birlikte Zeus'a karşı savaştıkları için cezalandırılmışlar, gökyüzüne savrulmuşlar ve yıldız yapılmışlardır. Şu an da gökyüzünde Pleiades takımyıldızı olarak vardırlar.  Altısı tanrılarla evlenen bu kızlardan sadece Merope bir ölümlü ile evlendiği için utancından parlaklığını kaybetmiş ve bu yüzden bazen görünmez olmuştur. Ülker veya Süreyya (M45, Yedi Kız Kardeş, Peren veya Pervin olarak da anılır, ing. The Pleiades) bir açık yıldız kümesidir . Boğa takımyıldızında (Taurus) bulunur (Yahudilerce kutsal olduğu k...

Aptallık Üzerine Özdeyiş

* “İnsanlar bilgisiz doğar, aptal değil; eğitimle aptal olurlar.”   Bertrand Russell * “Günümüzde, dünyadaki temel sorun, aptalların kendilerinden son derece emin, akıllıların ise daima şüphe içinde olmalarıdır.”   Bertrand Russell * “Her aptal, kendine hayran olacak daha aptal birini bulabilir.”   Simone de Beauvoir * “İnsanoğlunun aptallık gücünü asla küçümseme.”   Robert Heinlein * “Dünyada insandan daha fazla aptal vardır.”   Heinrich Heine * “Bir aptal utanacağı bir şey yaptığında, mutlaka yaptığı şeyin görevi olduğunu iddia eder.”  George Bernard Shaw * “İki şey sonsuzdur, insanoğlunun aptallığı ve evren. İkincisinden o kadar emin değilim.”   Albert Einstein * “Tüm aptalları kendi tarafına topla, böylece istediğin herhangi bir seçimi kazanabilirsin.”  Frank Dane * “Dünyada gerçek cehalet ve özenle yapılmış aptallıktan daha tehlikeli bir şey yoktur.”   Martin Luther King Jr. * “Zeki bir cehennem, aptal bi...